BİR BALAYI HİKAYESİ

Photo by sergey mikheev

-Hayatım boş masa görüyor musun?

-Şuradaki kumsalın yanındaki masa boş acele edelim.

Balayındayız. Abimin evlilik hediyesi Kuşadası yakınlarında 5 yıldızlı bir otelde 4 gün tatil. Uzun yıllar bir daha gelemeyeceğimizin farkındayız. Gelebilecek parayı bulduğumuzda ise butik otelleri tercih edeceğimizden ilk ve son deneyimimiz olacak bir tatil. Tadını çıkarmaya çalışıyoruz.

Başak bütün güzelliği ile karşımda oturuyor. Bronz teni beyaz elbisesinin altında göz kamaştırıcı bir hal alıyor. Bütün o düğün koşuşturması insanların gerilimi, birbirine yabancı olan iki ailenin çocuklarını kaybettiklerini düşünerek yaptıkları normal koşullar altında hiç de onaylamayacakları ya da farkına varmayacakları ayrıntıların farkına varmaları hepsi geride kaldı.

Bir arkadaşımın da dediği gibi kumsaldaki her bir kum tanesinin boyu bile aynı, otel süper. Gerçi daha iyisi ya da kötüsü nasıl olur bilmiyorum. Üniversite yıllarında kaldığım birkaç pansiyon dışında otel deneyimim de yok. Üstelik ne otel ne kumsal ne de kumsaldaki kum tanesinin boyu umurumda değil sevgilimle aynı yatakta uyanmak ve bunun her gün tekrarlanacak olması müthiş bir duygu. Beyazlar içinde bronz teni. Seni seviyorum.

-Self servis galiba.

-Olabilir bak herkes kendi alıyor. Hadi biz de bir şeyler alalım.

Kahvaltı için seçtiğimiz yiyecekleri birer tabağa koyup yerimize geçiyoruz.

Gençten yakışıklı olduğunu düşündüğüm bir animatör oturduğumuz yere yaklaşıyor. Gözleri Başak’ta. Birkaç el becerisi ile el işi kağıdından yapıldığı belli olan bir çiçeği Başak’a veriyor bolca gülücükle beraber. Yine bir el çabukluğu ile sevdiğim kadının sağ kulağının üzerine bir papatya konduruyor.

”Hop birader” diye içimden geçiriyorum. ” Bu kız için yıllarca Güven Park’ta dolmuş sırası bekledik. Bir iki sihirbazlık numarasına pabuç bırakmayız.”

Başak gülüyor. Ne de çok yakışıyor gülmek. Beyaz elbisesi ve bronz teni…

Benim rahatsız olup olmadığımı kontrol ediyor kulağındaki papatyayı düzeltirken.

O sırada şortumun cebindeki kalemi hatırlıyorum. Bakalım hakikaten kalem, kılıçtan keskin mi?

Masanın üzerindeki peçeteden alıp bir yüzüne 1-2-3-4 yazıp Animatöre göstermeden arkasına da ”NEDEN 3?” yazıyorum.

Photo by Markus Spiske

Animatöre peçetenin 1-2-3-4 yazılı yüzünü gösterip

-Bir sayı tut.

-Sonra bırakacak mıyım?

diyor yılışık bir tavırla.

(Yok ben o sayıyı alıp asal çarpanlarına ayırıp her bir çarpanı…)

-Hayır Hocam. Tuttun mu?

-Evet.

-Peki al şu peçeteyi ve arkasını çevir.

Yüzünü takip ediyorum. Peçetenin her tarafını incelemeye başlıyor.

Abi nasıl yaptın bunu.

(Bir anda abi oluyorum.)

Hadi şimdi rahat bırak bizi de kahvaltımızı yapalım. Peçete sende kalsın çiçek yaparsın.

-Hayırdır ne yazdın da şaşırdı öyle.

-Neden 3?

-E 3’ü mü seçmiş.

-Yüzünün haline bakılırsa Evet.

-Aşkım oynama insanlarla…

Tabii o oynasın benim aşkımla, yemezler!

-Peki hakikaten neden 3?

-Ben de bilmiyorum ama insanların %80 i 3 ü seçiyormuş. Psikologların incelemesi gereken bir durum. Kıvrımları insanların aklına başka bir şeyler getiriyor olabilir.

Matematik sırça bir köşk ise O’nun kral dairesi Sayılar Teorisine verilmelidir. Matematikteki en güzel ispatlar sayılar teorisinde yapılmıştır. irrasyonel olması, Fermat’ın son teoremi ki ispat 1996 da kesin olarak onaylandı ve ispatı yapan Andrew Wiles çocukluk hayalini gerçekleştirmiş oldu.

Peki kimi sayıları diğerlerinden ayıran neydi. Yaşadığımız coğrafya, dini inancımız, kutsal saydığımız şeyler…

Beckham Mancester United’ta 7 numaralı formayı giyiyordu. Real Madrid’e transfer olduğunda 7 numarayı efsane gölcü Raul giyiyordu. Beckham’ın yeni numara seçmesi gerekiyordu. Beckham’ın karizmasından ve yakışıklılığını paraya çevirmek isteyen Madrid yöneticileri Uzak Doğu pazarını düşünerek 23 sayısını seçtiler. Antik Çin’de insanlar sayıların cinsiyetleri sembolize ettiğine inanırlardı. Çift rakamlar kadınları, tek rakamlar erkekleri temsil ederdi, asal sayı 23 ise en erkeksi sayıydı.

David Beckham

Beckham’ın 23 numaralı forması o yıl Uzak Doğu da 37,5 milyon dolar olan bonservis bedelinin tamamını karşılayacak kadar satıldı.

Aşkım bırak şimdi Beckham’ı, asal sayıları çayını soğutuyorsun. Hadi kahvaltı yapalım da Efes’i gezeceğiz daha . Hem Meryem Ana’ya mum yakıp dilek dileyeceğiz.

İlgili Yazılarımız

4 Comments

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s