Varoluşçuluk. Varlık, bir kavrama göre tanımlanmazdan, belirlenmezden önce de vardır. Bu varlık insandır. Heidegger’in deyişiyle ” insan gerçeği” dir.
Varoluş özden önce gelir. İlkin insan vardır; yani insan önce dünyaya gelir, var olur, ondan sonra tanımlanıp belirlenir, özünü ortaya çıkarır.
Varoluşçuya göre insan daha önce tanımlanamaz. Ancak sonradan bir şey olacaktır ve kendini nasıl yaparsa öyle olacaktır.
İnsan doğası diye bir şey yoktur. İnsan yalnızca kendini anladığı gibi değil olmak istediği gibidir de.
İnsan, var olduktan sonra kendini kavradığı gibidir, varlaşmaya doğru yaptığı bu atılımdan sonra olmak istediği gibidir. Kendini nasıl yaparsa öyledir yani. Varoluşçuluğun baş ilkesi de budur.
İnsan var olur önce. Bir geleceğe doğru atılan ve bu atılışın bilincine varan bir varlık olarak ortaya çıkar.
Bir yosun, bir mantar ya da çürümüş bir nesne değildir o; öznel olarak kendini yaşayan bir tasarıdır. Bu tasarıdan önce anılacak hiçbir şey yoktur. Gökyüzünde hiçbir şey anlaşılmaz ondan önce. İnsan, nasıl olmayı tasarladıysa öyle olacaktır. Olmak istediği şey değil, tasarladığı şey yani. İstemek deyince bilinçli bir kararı anlıyoruz.
İnsan ne olduğundan sorumludur. Varoluşçuluğun ilk işi de her insanı kendi varlığına kavuşturmak, varlığının sorumluluğunu da omzuna yüklemektir.
İnsan sorumludur derken, yalnız ” kendinden sorumludur” demek istemiyorum. ”Bütün insanlardan sorumludur.”
”İnsan kendi kendini seçer.” derken aslında bütün insanları da seçer demek istiyorum.
Olmak istediğimiz kimseyi yaratırken herkesin nasıl olması gerektiğini de tasarlarız. Öte yandan, bütün insanları seçerken insan kendini de seçmiş olur. Şöyle ya da böyle olmayı seçmek bir bakıma seçtiğimiz şeyin değerli olduğunu belirtmek demektir. Çünkü hiçbir zaman kötüyü seçmeyiz. Hep iyiyi seçeriz. Herkes için iyi olmayan şey bizim için de iyi olmaz.
Biz tasarımıza göre varlaşmak isteyince bu tasarı herkes için, bütün çağımız için bir değer ve geçerlilik kazanır. Böylece sorumluluğumuz düşünemediğimiz kadar büyümüş olur; giderek bütün insanlığı kucaklar.
” İnsan insanın geleceğidir.”
Francis Ponge
Peki bir duygunun değeri nasıl anlaşılır, neyle belirlenir? Sözgelimi hafta sonlarını okulda ” En İyi Arkadaşım” projesinde geçiren öğrencinin oradaki arkadaşına gösterdiği duyguyu nedir değerli kılan?
Cevap verelim: En İyi Arkadaşımdaki partnerinin yanında kalmış olması! Bunun gibi ancak uğruna şunca para harcarsam falan dostumu, yoluna bu denli para dökülecek kadar sevdiğimi söylerim. Ancak yanında kalırsam, arkadaşımı dizinin dibinden ayrılmayacak kadar sevdiğimi söyleyebilirim. Demek ki bir duygunun değerini ancak onu doğrulayan bir davranışla (edimle) gerçekleştirebiliyorum.
Başka bir deyişle duygu, yapılan hareketlerle oluşur. Duygunun değeri davranıştan sonra ortaya çıkar.
Öğüt verecek kimseyi seçmekle insan kendini seçer.
” Özgürsünüz, onun için kendiniz seçin, yolunuzu kendiniz bulun! Hiçbir genel ahlak size yapacağınız şeyi söyleyemez. Buna ancak siz karar verirsiniz.”
İşaretleri yorumlamanın bütün sorumluluğu bizimdir, yalnızca bizim omuzlarımızdadır.
Kavgada arkadaşlarıma her zaman güvenirim; yeter ki bu arkadaşlar benimle birlikte somut ve ortaklaşa bir dövüşe katılmış olsunlar, az çok denetleyebildiğim topluluk içinde birleşmiş olsunlar. Öyle bir topluluk ki içinde ” savaşçı” diye benim de adım anılsın, her an onun yaptıklarını, girdisini çıktısını adamakıllı bileyim. Tanımadığım kimselere güvenemem elbette, toplumun esenliği uğrunda onların gösterdiği insancıl iyilik ve yararlığa inanamam. Çünkü özgürdür kişi ve üzerine yaslanabileceği bir insan doğası yoktur.
İnsanlığın anlamının özü şudur; insan kendi dışında vardır, kendi dışına çıkarak var olur. Yani ancak dışa atılarak, dışta kendini yitirerek varlaşır; aşkın amaçları kovalayarak var olabilir. Bu yönden alırsak insan ilerleyiştir, aşıştır, oluştur; ilerlemenin aşmanın göbeğindedir. Nesneleri dahi bu ilerleyişe, bu aşışa, bu oluşa göre yakalar. Demek ki insancıl bir evrenden, insancıl özellik evreninden başka evren yoktur.
Sonuç: İnsan kendini bulmalı, özünü elde etmeli ve şunada inanmalıdır. Hiçbir şey kişiyi kendinden benliğinden kurtaramaz. Varoluşculuk bir çeşit iyimserliktir, bir çeşit eylem, çalışma öğretisidir.