TUZ

Konuk yazarımız Serpil Erkul’a sevgilerimizle…

Tuz Kokar Mı?

Çok eski zamanların birinde bir padişah yaşarmış. Bu padişahım üç kızı varmış. Bir gün padişah, üç kızını da başına çağırmış. Hepsine bir soru yöneltmiş:

– Beni ne kadar seviyorsunuz, güzel kızlarım, demiş. Büyük kız bu soruya;

– Dünyalar kadar severim babacığım, demiş.

Ortanca kız;

– Bal kadar seviyorum babacığım, demiş.

Küçük kız ise;

– Tuz kadar severim babacığım, demiş.

Padişah küçük kızın verdiği bu cevaba çok sinirlenmiş. Ona göre bir insan tuz kadar sevilmezmiş, sevilse bile böyle şey olmazmış. Kızdığı küçük kızını, askerlerine teslim eden Padişah, kızının zindana atılmasını emretmiş.

Küçük kızın zindandaki kötü haline kayıtsız kalamayan bir muhafız, bir gün kızı gizlice zindandan çıkarmış ve sarayın etrafından uzaklaştırmış. Az gitmiş, uz gitmiş. Dere tepe düz gitmiş. En sonunda da bir köye ulaşmış. Burada köyün zenginlerinden biri kızı görmüş ve onu himayesi altına almış. O küçük kız büyüdükçe çok güzel bir hanımefendi olmuş. Nasip ya, kız başka bir padişahın oğlu ile evlenmiş.

Gel zaman git zaman, kız kocasına küçükken başına gelenleri, padişah babasının ona yaptıklarını bir bir anlatmış. Kızın padişah babasını ziyafete çağırmaya karar vermişler. Yemek yeneceği gün padişah, yanında aveneleri ile saraya gelmiş.

Kız, yardımcılarına bütün yemeklerin tuzsuz yapılmasını emretmiş. Hiçbir yemeğe tuz konmamış. Padişah ve beraberinde gelenler hangi yemeğe ellerini uzattılar ise geri çekmişler. Yemeklerin hepsi tuzsuz olduğu için yemek yiyemeyip aç kalmışlar. Kız bu hale daha fazla dayanamamış ve ayağa kalkıp padişaha doğru:

  • Padişahım, küçük kızınızın sizi tuz kadar sevdiği için zindana attırmışsınız. O küçük kız benim. Bugün bütün yemekleri tuzsuz yaptırdım ki ne kadar kıymetli olduğunu anlayasınız diye, demiş.

Padişah bu sözler karşısında utanmış ve kızının boynuna sarılıp, tuzun ne kadar değerli olduğunu anlamış. 

Kıssadan hisse Anadolu masallarında tuzun önemi böyle anlatılırken acaba tuz gerçekten ne kadar önemlidir?

Sadece lezzetli değil aynı zamanda yaşam için gerekli olan tuz kendine özgü uzun ve çalkantılı bir tarihe sahip. O masum tuzluğunuzun altında parçalanmış krallıklar, yeni keşfedilen dünyalar ve güçlü ticaret hanedanlarının tarihi yatmakta.

Tuz, kolayca ufalanabilen, kokusuz, suda erime özelliğine sahip olan ve sanayide geniş ölçüde kullanılan bir madde olarak karşımıza çıkmakta olup, ilk çağlardan beri kullanılan ve birçok açıdan hayati öneme sahip olan değerli bir hammaddedir. Sanayinin önemli bir hammaddesi olan tuz, aynı zamanda beslenmenin de temel unsurlarından birini oluşturmaktadır.

MÖ 250’de Çin’de dünyanın ilk tuzlasını kuran Li Bing’den 1930’da Hindistan’daki İngiliz yönetimine karşı “Tuz İsyanı”nı düzenleyen Gandhi’ye gelinceye kadar savaşları, kültürleri, siyasi iktidarları, dinleri, ekonomileri ve elbette ki yemek ve beslenmeyi çeşitli biçimlerde etkileyen tuzun insanlık tarihinde özel bir yer tutması doğaldır.

Tuzun üretilmesi tarih öncesindeki antik uygarlıklara kadar dayanmaktadır. Sümerlilerin ve Babillerin tuzu besin maddelerini özellikle et ve balığı uzun süre saklamak için konserve koruyucu maddesi olarak kullandıkları bilinmektedir.

Roma İmparatorluğu’nda tuzdan alınan vergi önemli bir gelir kaynağı olmuştur. Bir dönem Romalı askerlere maaş yerine tuz verilmiştir. Latincede tuz anlamına gelen “salarium” kelimesinin kökü olan “sal”dan İngilizce maaş anlamına gelen “salary” kelimesi türemiştir.

Tuzdaki yüksek vergi ve tuz tekeli nedeniyle tuzun çok pahalı oluşu Çin’den Afrika kıtasına kadar birçok ulusta isyana ve birçok ülkeler arası savaşa neden olmuştur. Fransız devriminin nedenlerinden biri de halkın yüksek tuz vergisine isyan etmeleridir.

Hindistan’ın İngiliz işgaline karşı bağımsızlık savaşını Mahatma Gandi bir avuç tuzu alıp havaya kaldırmasıyla başlatmıştır.

12 Mart 1930 tarihinde İngiltere’nin Hindistan’da uyguladığı ağır tuz vergisini protesto etmek için Hintliler 400 kilometre süren bir yürüyüş gerçekleştirmiş,  Umman’a kadar olan bu yürüyüşe Tuz Yürüyüşü denmiş, slogan olarak “kendi tuzunu kendin yap” kullanılmıştır. Gandhi başta yüz kişi bile değilken yürüyüşe gittikçe daha fazla Hintlinin katılmasıyla on binler ile birlikte yürümüştür. Bu olay İngiliz otoritesine büyük zarar vermiştir.

Tuzun, beslenme açısından bir diğer görevi ise, yiyeceklerin bozulmasını önleyen güçlü bir muhafaza maddesi olmasıdır. Tuzun bileşiminde yer alan klor maddesi, birçok üretimin temel maddesi haline gelmesine sebep olmaktadır. Tuz bileşiminde bulunan sodyum maddesi sebebiyle ise, sodyum hidroksit üretiminin hammaddesini oluşturmaktadır.

Doğal tuzun, insan vücudunun mineral ihtiyaçlarını sağladığını söyleyebilmekteyiz. Ancak pek çok açıdan vücudumuz ve beslenmemiz için yararlarından ve gerekliliğinden bahsettiğimiz tuz, fazlası tıp tarafından uzak durulması gereken bir madde olarak tanımlanmaktadır.

Tuzun gıda saklamada kullanılabilirliğinin keşfi, medeniyetin kurulmasını başlatmıştır. Bu keşif, gıdaların sadece sezonunda tüketilme zorunluluğunu ortadan kaldırmış, aynı zamanda uzak mesafelere gıda taşınabilmesinin önünü açmıştır.

Besinleri pişirme, koyulaştırma, lezzetini arttırma, koruma ve saklamada görev alabilir. Besinlerin tuzlanarak saklanması, mikroorganizmaların üremesine ve bozulmaya yol açan, besindeki “bağlanmamış su” yani su aktivitesini azaltarak, besinin uzun süre muhafaza edilmesine olanak sağlar.

Tarihte tuzun bir diğer adı da “beyaz altın” olarak geçmektedir. Etiyopya’da 20. Yüzyıla kadar temel para birimi “amoleh” adı verilen yaklaşık yarım kilo ağırlığındaki tuz çubuklarıdır. 1450’de Mali’de tuz, aynı ağırlıktaki altınla eşdeğerdir. Günümüzde tuz halen Sudan bölgesi ve güneydeki ormanlarda yaşayan yerliler tarafından para yerine kullanılmaktadır.

Peki Tuzun Kokması Ne Demek? 

TDK’ye göre imkansız olanın gerçekleşmesi, olmaz denilenin olması ya da olmaması gereken bir şeyin olması anlamlarına gelir.

Tuz koktu, denetim mekanizmasının yozlaşmasını ifade eden bir deyimdir. Bir olaydaki olumsuzluğu gidermesi gereken unsurun da o olumsuzluğa karıştığını belirtir. Olumsuzluklar karşısında çaresizlik ifade eden “Et kokarsa tuz basılır, tuz kokarsa çare ne?” halk arasında yaşayan deyimden türemiştir.

Aslına bakarsanız normalde tuz kokmaz. Bazen o kadar kötü işler olur ki, tuzun bile koktuğuna tanık olabilirsiniz….

TUZ KOKTU

Nereden başlamalı ahvali anlatmaya,
Bunca menfiliklere biraz müsbet katmaya,
Kâr var diye çıkmayın çuvalla tuz satmaya,
Eskiden ortalıkta böyle kokular yoktu.
Tuzlamaya kalkmayın, zira artık tuz koktu.

Söylemeyen kaldı mı? Öyle yaygın ki yalan,
Evde, yurtta, dünyada, olağanlaştı talan,
İnsanda, tabiatta, nerede bakir kalan?
Eskiden dünyamızda böyle kokular yoktu.
Boşuna tuzlamayın, çünkü artık tuz koktu.

Ben vazgeçtim yazmaktan kötü kokan şeyleri
Yazsam kızdıracağım, hanımları, beyleri
Farkındadırlar zahir, ondandır hey-heyleri
Pis kokan virüsleri atmosfere kim soktu?
Tuzlamak fayda vermez, bilin artık tuz koktu.

Adnan Büyüksoy

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s